3 Şubat 2018 Cumartesi

Kitap: Basit ve Mutlu Yaşam



“Kendi adıma, sadeliğin en büyük zarafet olduğunu düşünüyorum. Çevrenin ve toplumsal beklentilerin sana moda diye sundukları kavramı, hiçbir zaman gerçek ihtiyaçlarının önüne koymamalısın …”
Selen Baranoğlu, Basit ve Mutlu Yaşam, (Cenevre Fikir Sanat: İstanbul, 2016).

Selen Baranoğlu’nu sosyal medyada “basitvemutluyasam” kullanıcı adıyla tanıdığımda henüz bir kitabı yoktu. Basitliğe, sadeliğe, yüklerden kurtulmaya yönelik günlük paylaşımlarını severek takip ediyordum. Hatta #project333’ü[1] de ilk ondan duymuştum. Mutluluğun sadelikte olduğunu savunan çok insan var. Benim gördüğüm kadarıyla Selen Baranoğlu bunu gerçekten hayatına geçirebilmiş nadir insanlardan biri.  Nedendir bilinmez, çoğumuz basitliği zihin aşamasında sevsek de, onu günlük hayata geçirmekte zorlanıyoruz. Basit ve Mutlu Yaşam kitabı tam da bu noktada hem basit yaşama dair bir rehberlik işlevi hem de minimalizmle ilgili daha ileri okumalar için bir başlangıç noktası görevi görüyor. İçinde bir sürü pratik öneri var. Bu öneriler sadece basit yaşama dair değil aynı zamanda “mutlu yaşama” da dair. Sözgelimi; mutfağınızdaki fazlalıklardan nasıl kurtulabileceğinizi anlatırken, nasıl sabahları daha erken kalkmayı alışkanlık haline getirebileceğinizden de bahsediyor.

Her çözülme bir krizden sonra meydana geldiğinden, Baranoğlu da hikâyesini anlatmaya kendi kriz döneminden başlıyor. Sonra teker teker çözümlere geçiyor. Baranoğlu’nun hikayesinde de dönüşüm, sanırım çoğu kadında olduğu gibi, anne olduktan sonra başlıyor. Çocuk sahibi olduktan sonra içine girdiği çıkmazlar önce bir sorgulamaya, ardından bir farkındalığa, sonra da (her farkındalığın sonunda kaçınılmaz olduğu gibi) bir değişime yol açıyor. Kitapta bunun hikayesini okuyoruz.

Üç Uyanma Anı
Yazar önce üç tane epifani anından bahsediyor. Bu üç anı okurken, her birinden sonra kitabı bir kapatıp on- on beş dakika düşünme ihtiyacı duyuyorsunuz. Kitap bu bölümlerde okuruna “istesen de istemesen de içine dönüp bakacaksın” diyor. Yargısız infaz gibi olmasın ama bu bölümlerde okur zaten bu ihtiyacı hissetmiyorsa muhtemelen kitapta bulacağı pek bir şey de yoktur. Kitabı sakince bir köşeye bırakıp hayatına devam edebilir.
Üç uyanma anını uzun uzun yazmama gerek yok. Kısaca kitabımızın başkahramanı Selen şu üç şeyi keşfediyor/ fark ediyor:
·         Daha huzurlu bir insan olmam için hayatımı basitleştirmem lazım. Hayatım neden basit değil diye şikâyet etmem tembellik. Hayatımı değiştirmek için benim eyleme geçmem gerekiyor.
·         Basit yaşam tüketerek değil, üreterek olur.
·         Bir şeyi yapıyorsam her şeyden önce kendim için yapmalıyım. Ancak o zaman başkalarına da faydam dokunur.
        Bundan sonra farklı alanlarda hayatı basitleştirmek adına öneriler kısmı başlıyor. Bu alanları dört kategoriye ayırabiliriz: fiziki çevrende sadeleştirme, zihinde sadeleştirme, sorumluluklarda sadeleştirme, kalpte sadeleştirme. Bu bölümde elinize hala bir fosforlu kalem almadıysanız… Mutlaka alın. Ve unutmayın, bu dört alan dört kefeli bir terazi gibi: birinden birisi fazla kalabalık olduğunda, diğerlerini gereğinden fazla sadeleştirme ihtiyacı hissedebiliyorsunuz. “Gereğinden fazla sadeleşmek” de sadelikten bir yarar sağlayamamanıza sebebiyet verebilir. Sadeleşmek huzurlu bir yaşam için bir araç, amaç değil. Bir diğer önemli nokta da sadeliğin kişiden kişiye göre değiştiği. Size göre sadeyse sadedir.
İlk sırada fiziki çevrede sadeleştirme geliyor. Burada kast edilen sadece evimiz değil, aynı zamanda ev hayatımız da. Evi sadeleştirmek deyince hepimizin aklına gelen fazla eşyalardan kurtulma kısmına yazar da değiniyor. Bu kısımda bilmediğimiz farklı bir şey yok. Benim asıl dikkatimi çeken ev hayatını basitleştirmek adına önerilerdi. Örneğin, Baranoğlu evi temiz tutmak adına gerekirse başka gereksiz harcamalardan kısıp yardım almak. Bir diğer dikkatimi çeken öneri de ertesi sabahın iyi geçmesi adına kahvaltı sofrasını geceden hazırlayıp yatmaktı.
İkinci bölüm benim zihinde sadeleştirme dediğim bölüm. Zihnimizi sadeleştirmek adına ilk adım farkındalıklı nefes. Bu, “hele bir soluklan” dediğimiz şey aslında. Sadece durmak ve içine dönmek. Bunu yaptığımız an odağımız tek bir noktada toplanıyor. Ve odak ne kadar küçükse zihin de o kadar sade oluyor. Namaz kılarken tek bir noktaya bakmamızın sebebi de bence bu. ‘Tek odak’ zihni geçmişten ve gelecekten alıp bu ana getiriyor.
Zihnin sadeleşmesi için başka bir öneri neyi ne zaman ve neden düşündüğümüzü fark etmek. Sözgelimi yalnızca merhabalaştığınız birinin hayatınız hakkında yaptığı densiz bir yorumu düşünmek zihninize fazlalıkken, çocuğunuzun sağlığını düşünmek değildir. Yahut bazı şeyleri yalnızca o gün düşünmek fazlalık değilken, her gün düşünmek fazlalıktır. Yine bu bölümde, cep telefonu gibi teknolojik cihazlarla arana bir sınır koymaktan ve planlarımızı not etmekten bahseden kısımlar var.
Diğer iki bölüm sorumlulukları paylaşmakla ve mutluluğun nasıl seçimlerimize bağlı olduğuyla alakalı bölümler. Onları ayrıntılı yazmıyorum. Merak edenleri kitabı okumaya davet ediyorum.
Sadeleştirmekten bahsetmek şöyle dursun, sadeleşmenin neden bu kadar meşhur olduğunu sorgulama bile klişe oldu artık. O yüzden bu sorgulamaya girmiyorum. Ama sadeliğin neden bu kadar, tabiri caizse “tuttuğunu” biliyorum. Özümüzden kuvvetli olan, ona hükmeden her şey bizi mutsuz ediyor çünkü. Bu sadece dolabımızda duran fazla bir etekten ibaret değil. Baranoğlu’nun da değindiği gibi üzerimize binen bazı sorumluluklar, bazı yanlış düşüncelerimiz, inançlarımız da bu şeylere dâhil. Bunlardan sadeleştiğimizde özümüze asıl gücünü iade ediyoruz. Bu yüzden sadeleşmeyi seviyoruz. Bu yüzden basitlik mutluluk oluyor. Bu yüzden basit yaşam mutlu yaşam oluyor.











[1] 333 Project, 3 ayı sadece 33 parça giysiyle geçirmeye dair bir meydan okuma projesi.