19 Ağustos 2017 Cumartesi

KİTAP: ANNELİĞİ LIKE ET


“Varmak istediğimiz yer senin iç sesin, içindeki doğal çocuk olsun, onun sesini açalım. Bir nehirle birlikte akmak gibi, ona karşı değil sadece onunla birlikte, teslimiyetle.”
Güneş Ulus, Anneliği Like Et, sf. 13

Modası bir gün geçer mi bilmiyorum ama şu sıralar muhtelif ebeveynlik ekollerinden biri olan doğal ebeveynlik revaçta. Doğal ebeveynlik kısaca çocuğun ve ailenin beklentilerini ve ihtiyaçlarını izleyerek herkesin kendisine göre bir düzen oluşturduğu annelik-babalık etme tarzı. Aslında hiçbir konuda özel bir kuralı olmayan, daha çok sezgilerle ilerlenilen bir düzen; yani aslında bizim anneannelerimizin babaannelerimizin de takip ettiği ekol. Şimdi yeniden doğması ve meşhur olmasının sebebi benim anladığım kadarıyla, tam aksi ebeveynlik tarzlarının (mesela Almanya’da bir dönem ağlayan bebeklerin kucağa alınmasına katiyen müsaade etmeyen tarzlar) işe yaramaması; ve onlara bir tepki olarak yeni bir ebeveynlik ekolüne ihtiyacın hasıl olması. Aslında Türkiye’deki ebeveynler bence zaten eskiden beri doğaldı. Türk ebeveynler hiçbir zaman çocuklarına kati disiplin uygulayamadı. En azından benim gözlemim böyle. Bizde genelde sabredilir sabredilir; bıçak kemiğe dayanınca da şöyle çaktırmadan çocuğun eti dürülür ve gözü yaşlı çocuk sürüklenmek suretiyle eve götürülür. (Çok mu vahşi bir senaryo oldu?) Neyse, bu ayrı bir konu. Sonuç olarak, doğal ebeveynlik, makul yaklaşımı, anlayışlı duruşu ve “en iyisini analar bilir” bakış açısıyla ebeveynlerin gönüllerinde taht kurmaya devam ediyor.

“Çoğu zaman kendimi ahtapot gibi hissediyorum; yapılması gereken işler, akşama ne yiyeceğiz, çocukların ihtiyaçları, evin alışverişi, hepsine yetişmem gerekiyor. Tüm diğer ihtiyaçların peşinde koşarken, durmaya ve sadece ona bakmaya vaktim kalmıyor.” (sf.51)

Güneş Ulus’un kendi anneliğini anlattığı Anneliği Like Et kitabını da bu bakış açısıyla yazdığını duyunca alıp okumaya karar verdim. Başından söyleyeyim “Anneliği Like Et” başlığı kitabın içeriğinin hakkını verememiş. Alt başlığı “Bir Annenin Farkındalık Notları” ana başlık olarak çok daha münasip olurdu. Güneş Ulus, kitaba önce kendi hamilelik sürecinden ve anneliğe bakış açısından bahsederek başlıyor. Her konuda eğitimlere gittiğini, her şeyin yöntemini öğrendiğini anlatıyor. Ama çocukları doğduktan sonra (aralarında bir buçuk yaş olan iki kız) kurallara takılmaktan ânı ve anneliğin keyfini yaşayamadığını fark ettiğini itiraf ediyor. Tam bu boğulma sürecinde doğal ebeveyenlikle tanışıyor. Doğal ebeveynlikle ilgili yaptığı okumalarla rahatlamaya başlıyor. Ardındansa bunu hayatına uygulamaya girişiyor. Ve zamanla anneliği dönüşüyor. Anneliği Like Et’te de bu süreçte hangi yolları izlediğini, hangi düşünce biçimlerinden kurtulup hangilerinin onun işine yaradığını; kısacası “farkındalık” denilen yolculukta yaşadıklarını anlatıyor. Kitap bu anlamda sadece bir ebeveynlik kitabı değil, herkese hitap eden bir kişisel gelişim kitabı. Çocuğunuz olsun olmasın, bu kitaptan çok faydalanabilirsiniz. Ben en çok bu özelliğini sevdim. Ayrıca her konunun sonunda Peki Nasıl Yapalım? Çember Sohbeti, Deneyim Önerisi diye üç kısım var. Buralarda bahsettiği konuyla ilgili tavsiyeler; etrafımızda oluşturmamızı tavsiye ettiği, kendimiz gibi kadınlardan oluşan arkadaş çemberimizde konuşmamızı önerdiği konular; önerdiği aktiviteler var: kendi ihtiyaçlarını görmezden gelmekle ilgili bölümün sonundaki deneyim önerilerinden biri tek başına yarım saatlik yürüyüşe çıkmak mesela. Kuru kuru şahsi tecrübelerinden bahsetmek yerine, gayet uygulanabilir ve her an başvurabileceğiniz bu yöntemleri vererek Anneliği Like Et emsali kitaplardan bir adım daha öne geçiyor.

“Kendimi yetersiz hissederken bebeğim de bu yetersizlik duygusunu hissediyor ve ağlayarak benim duygularımla uyumlanıyordu.” (sf.85)

Kitap beş bölümden oluşuyor. Bölümlerin her birinin ismi birbirinden güzel: Farkındalığa Davet, Güvenmeye Davet, Bağlanmaya Davet, Duygularını Kucaklamaya Davet, Harekete Geçmeye Davet. İlk bölümde yavaşlamaktan, çocukları ancak ‘yargısızca kalbimizi açarsak’ gerçekten görebileceğimizden, çok işine yarayan nefes egzersizlerinden bahsediyor. İkinci bölümde kafamızdaki annelikle ilgili tozpembe hayallere çok takılmamayı; normal doğum, bebeği sadece anne sütüyle beslemek gibi idealleri saplantı haline getirmeden, anneliği hayatın akışına güvenerek yaşamanın güzelliğinden söz ediyor.

“Varış hedefi belirlemeden bir yürüyüşe çıkmaya ne dersin? Evden çık, yürümeye başla, önüne çıkan en alışılmadık, normalde oturmayacağın bir noktada dur ve oturup etrafı seyret. Bu an, burada olmak sana ne hissettiriyor?” (sf.83- ‘Deneyim Önerisi’ bölümünden)

Üçüncü bölüm “Bağlanmaya Davet” benim en sevdiğim bölümlerden biriydi. Güneş Ulus burada arada bir bebekten ayrı vakit geçirmenin, kendine zaman ayırmanın yani ‘kendinle bağlanmanın’ önemini anlatıyor. Bu aralar gerçi herkes bunu anlatıyor gibi. Eskiden aşırı fedakâr annelik moda olduğundan şimdi de sanırım onun tam zıddına dönüp ÖNCE KENDİNİZ olayı abartılmaya başlandı. Tam da bu noktada Güneş Ulus çok güzel bir şey söylüyor: belki de ihtiyacınız olan bebeğinizden ayrı değil, onunla daha fazla vakit geçirmektir, kendi iç sesiniz size neyi ihtiyacınız olduğunu söylüyorsa onu dinleyin diyor. Bence gayet mantıklı. Bundan sonra, bu bölümde bahsettiği başka bir konu da çocukların vakti geldiğinde bağımsız olabilmeleri için önce sağlıklı bir “bağlı olma” döneminden geçmelerinin gerekliliği ve zamanından önce çocuğu bağımsız olmaya zorlamanın yanlışlığı.

“Dinlemenin temelinde susmak var, bu bizim çok bilmediğimiz bir şey. Karışmadan dinlersek çocuklar pek çok konu hakkında bize bilgi veriyorlar.” (sf.173)

“Duygularını Kucaklamaya Davet” bölümü anne-babalıktan bağımsız, doğrudan kişisel gelişimle alakalı diyebilirim. Bu bölümdeki ana noktalarsa; annelerin duygularını bastırmamasının ve ifade etmesinin önemi, çocukları duygularını ifade etmeleri için teşvik etmek, kaygılarla baş etmenin yolları; onları görmezden gelmemek, hayal kırıklıklarımızla yüzleşmek. Kısacası bütün olumsuz duygularımızda barış ilan etmek. Bu benim de, bence çoğu insanın; hatta çoğu kadının da zorlandığı bir alan. Genelde olumsuz bir duygu olduğunda onunla “neden varsın ki” diye didişmeyi tercih ediyoruz. Var olduğunu kabul etmek zor geliyor. Bu olumsuz duyguya sahip olmayı kendimize yakıştıramıyoruz. O kadar zayıf görmüyoruz kendimizi. Hâlbuki hepimiz insanız. En olumsuz, hatta belki şeytani duygular bile içimizden geçebilir. Güneş Ulus da bu bölümde tam da bunu anlatıyor.
Son bölüm genel olarak tavsiyelerden oluşuyor. Arada sırada sosyal medyaya, cep telefonuna ara vermek, çocuklarla oyun oynamak, onlara masal anlatmak gibi konu başlıkları var. Ayrıca okul ödevlerine dair de yeni bir bakış açısı sunuyor.

Kitabın başında Güneş Ulus, her şeyi kitaplardan öğrenmeye çalışmasıyla kendiyle dalga geçse de ben kitabı okurken onu şu an üzerinde gittiği güzel yola çıkartanın yine öğrenme ve okuma sevdası olduğunu hissettim. Zaten kitap her ne kadar bilimsel iddiası olmayan bir kişisel deneme kitabı gibi dursa da içinde Sezen Aksu’dan Ali Koç’a, Ruth Sandford’dan Nilüfer Devecigil’e kadar bir sürü uzmana, sanatçıya, iş adamlarına referanslar var. Bu referanslar da kitabı güçlendirmiş. Bence bilgi olmadan sezgi olmaz. Güneş Ulus’un durumu da bunun örneği gibi. Bazen okuduğumuz bilgilerin sonucunda sezgilerimiz bize tam tersini söyleyebilir. Ama bu o bilginin gereksiz olduğunu göstermez, tam tersine bize yol gösterdiğini kanıtlar. Bilgi tu kaka değildir, sezginin yoldaşıdır.

Bu kitabı da önce tüm analara, sonra kendisiyle derdi olan bütün kadınlara tavsiye ediyorum.